Ateşin Gölgesinde: Ortadoğu’da Dansın Son Perdesi

Ateşin Gölgesinde: Ortadoğu’da Dansın Son Perdesi

“Ortadoğu fısıldamaz, haykırır. Ve şimdi haykırışlar, top seslerine karışıyor.”

18 Haziran 2025. Ortadoğu’nun yazı, ne çiçek kokusu ne de umut taşıyor. Diplomasinin narin adımları, yıllardır gerilen bir ipte sendeleyerek nihayet düştü. İran ile İsrail arasındaki nükleer gölgeli gerilim, artık bir satranç tahtasında değil, füze menzillerinde oynanıyor. Türkiye ise bu kaosun göbeğinde; bir elinde zeytin dalı, diğerinde kalkan, ateşten bir denge kurmaya çalışıyor.

Savaşın Kıvılcımı: Natanz’dan Yükselen Duman

Gece saat 02:14. Natanz semalarında bir parıltı yükseldi. İran hava savunması, gökyüzünü delik deşik ederken, yerin altındaki uranyum zenginleştirme santrali bir kez daha dünya tarihinin odak noktası oldu.

Her şey, İsrail’in İran’ın Natanz nükleer tesisine düzenlediği bu hava saldırısıyla alevlendi. Tahran, misilleme olarak gökyüzünü 200’ü aşkın füze ve SİHA ile kararttı. İsrail, jetlerini bir kez daha havalandırarak yanıt verdi. Diplomasi, toz bulutları arasında kayboldu; geriye sadece sirenlerin yankısı kaldı.

Bu, yalnızca iki ülke arasındaki bir hesaplaşma değil. İran’ın nükleer zenginleştirme oranı %90’a tırmanırken, Hizbullah’ın Lübnan sınırındaki hareketliliği, Husilerin Kızıldeniz’deki saldırıları ve Devrim Muhafızları’nın Suriye’deki manevraları, çatışmanın bölgesel bir yangına dönüştüğünü gösteriyor. İsrail ise “tehdit doktrini’ni sahaya sürüyor: Önleyici vuruşlarla İran’ın nükleer hayallerini yerle bir etmeye kararlı.

Türkiye: İp Cambazı Diplomasisi

Ankara, bu ateş çemberinde cambaz gibi yürüyor. 2023’te İsrail’le başlayan normalleşme, stratejik bir köprü kurdu; ancak İran’la ekonomik ve güvenlik bağları da bir o kadar kritik. Cumhurbaşkanı Erdoğan, son bir haftada Washington’dan Doha’ya, Abu Dabi’den Moskova’ya uzanan telefon trafiğiyle bir arabuluculuk ağı örüyor. Amaç, barışın sesini duyurabilecek tek aktör olmak.

Ne var ki, bu denge kırılgan. Suriye’de İran yanlısı milislerin hareketliliği, sınırlarımızda yeni bir göç dalgasını tetikliyor. Irak’taki istikrarsızlık, Türkiye’nin enerji güvenliğini tehdit ediyor. Türkiye’de kamuoyu, savaş korkusuyla ekonomideki kırılganlığı daha da derinden hissediyor. Toplum, barışın bedelini değil, savaşın faturasını konuşuyor. Ankara, barışın şairi olmaya çalışıyor; ama roketlerin gölgesinde şiir yazmak, kalemden çok cesaret ister.

Tahran: İçeride Çöküş, Dışarıda Meydan Okuma

İran, içeride protestoların ve ekonomik çöküntünün pençesinde. Rejim, halkın öfkesini “dış düşman” anlatısıyla bastırmaya çalışıyor. Nükleer program, artık bir savunma kalkanı değil, bir savaş kılıcı. %90 zenginleştirme, sadece İsrail için değil, Batı için de kırmızı çizgi. Tahran, bu çizgiyi aşarak hem varlığını hem de bölgesel vekâlet savaşlarını alevlendiriyor. Ama bu strateji, içindeki kırılganlıkları da derinleştiriyor.

Tel Aviv: Kararlılık mı, Çaresizlik mi?

İsrail, savunma refleksini saldırıya çevirdi. Netanyahu, “İran’ın nükleer silahına izin vermeyiz” sözünü sahada ispatlıyor. Ancak içeride tablo karışık. Gazze’de süren insani kriz, binlerce İsrailliyi “savaşa hayır” diye sokaklara döktü. Askeri kanat içinde farklı görüşler ses yükseltiyor, koalisyon ise her geçen gün biraz daha çatırdıyor. Yeni bir cephe, sadece stratejik değil, ahlaki bir sınav da yaratıyor.

Washington: Uzaktan Satranç, Yakından Sessizlik

ABD, her zamanki gibi sahneye mesafeli. Trump yönetimi, İsrail’e “şartsız destek” sözü verse de, doğrudan müdahaleden kaçınıyor. Dışişleri Bakanı Blinken’ın “Türkiye’nin arabuluculuğu kritik” açıklaması, Ankara’ya yeşil ışık yakıyor. Ancak MAGA hareketinin savaş karşıtı duruşu ve iç siyasi çalkantılar, ABD’nin dış politikada elini zayıflatıyor. Washington, taşları oynatıyor ama satranç tahtası çoktan alev aldı.

Son Perde: Barış mı, Yıkım mı?

Türkiye, ateşle barış arasında bir köprü kurmaya çalışıyor. Bu, ya diplomasinin zaferi olacak ya da ağır bir imtihan. Ortadoğu’da haritalar kağıt üzerinde çizilmez; sınırlar, füzelerin menziliyle belirlenir.

Soru şu:
Türkiye, bu yangında barışın sesi mi olacak, yoksa alevlerin içine mi çekilecek?
Yoksa her iki ihtimal de çoktan iç içe mi geçti?

Tarih, cevabı yazmak için bekliyor.
Ama Ortadoğu’da bir gece, bir ömre bedel.
Ve bu gece, barut kokuyor.

Barış, ateşten bir çiçek. Ama onu koparmak, cesaretin ötesinde bir sanat ister.

Kağan ARDA

Yorum bırakın